8 Aralık 2011 Perşembe

Rüya

Mithat’ın gelmesiyle kadro tamamlanmıştı. Şirkette tüm eksiklikler giderilmiş, merkez ofis için de Bağcılardaki yere karar verilmişti. Fuat ithalattan, Servet ihracattan, Murat yurtiçi pazarlamadan, Mithat ise üretimden sorumlu dört sıkı arkadaştı. Öğrencilik zamanlarında çokça sözünü ettikleri şirketi kurmuşlardı, hayalleri artık gerçekti. Çin’den gemilerle gelen mallar yurtiçi pazarına satılıyor aynı zamanda üretilen mallar yine gemilerle uzak doğuya pazarlanıyordu. Kısa sürede piyasada kabul gördüler. Geminin her gidiş-gelişi kişi başı iki buçuk milyon dolar kazanç sağlamaya başlamıştı. Her biri istediği ve hayalini kurduğu yaşamın inşasında epeyce yol almıştı. Malikâneler, otomobiller, hayal ettikleri her şeyleri vardı artık. Şirketi büyütmek ve güçlü ortaklıklar edinebilmek için çalışmaların başladığı bir sırada Çin’e yollanan mal yüklü geminin battığı haberi geldi. Büyü bozulmuş, batan gemiyle birlikte şirket gemisi de su almaya başlamıştı. Yurt içi pazarında da sıkıntılar baş gösterince, zayıf halkalar zincirden koptu. Servet ve Murat şirketten ayrıldı. Şirketten alacağı olan üçüncü ortak Fuat, Mithat’ı sıkıştırıyordu. Tüm bu gelişmeler kısa bir sürede Mithat’ı germiş ve yormuştu. Fuat’la baş başa görüşmek ve sorunu büyütmeden çözmek isteyen Mithat, akşam saatlerinde Fuat’a gitti. Sakin başlayan görüşme giderek alevlenmeye başladı ve nihayetinde kavgaya dönüştü. Fuat bir anlık öfkeyle Mithat’a saldırmıştı. Kanlar içinde yere yığılan Mithat olanları anlamaya çalışıyordu. Boşalan damarları parmak uçlarını karıncalandırıyor, zayıflayan gözleri, ellerine bulaşan kanın rengini seçmesine bile izin vermiyordu. Her şey o kadar ani olmuştu ki; hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye fırsat bulamamıştı. Hareket edecek mecali yoktu artık. Çok kan kaybeden Mithat cansız bir şekilde yerde uzanıyordu. Fuat ise gözlerini mahkeme salonunda açtı. Memur seslendi.

- Uyan! Duruşman başlamak üzere.

Göz kapaklarını güçlükle aralayan Fuat, patlamak için saniyeleri sayan bir bomba gibi olmuş kafatasını kaldırmakta güçlük çekerek doğruldu. İki koluna giren görevlilerle uzun ve soğuk bir koridordan ağır adımlarla ilerliyorlardı. Çok geçmeden duruşma salonuna ulaşmışlar, salonun girişinde mübaşir yüksek sesle adını okuyunca içinde amansız bir fırtına kopmuştu. İçeri girdiğinde ise Mithat’ın yakınlarının acı ve yakıcı bakışlarına maruz kalmış, işlediği suçun cezasını en ağır şekliyle çekmeye başlamıştı. Çünkü Mithat en yakın arkadaşıydı. Bunu ona nasıl yapabildi. Tok sesiyle Hâkim, Fuat’ın özgeçmişini okumaya başladı. Beyninde kopan fırtına onu savuradursun, gözlüğünün üstünden sert bir bakışla Fuat’ın dikkatini toparlayan Hâkim, dokunaklı bir ses tonuyla;

- Neden öldürdün Mithat Özcan’ı?
Darmadağın olmuş Fuat bu soru karşısında heyecanla;
- Şirket batmak üzereydi.
Hâkim:
- Ne şirketi?
Fuat:
- Ortağı olduğum şirket.
Hâkim:
- Ne şirketiymiş bu?
Fuat:
- İthalat ve İhracat şirketi.
Hâkim:
- Eee! Anlat bakalım, sonra.
Fuat:
- Şirket ilk başlarında iyi işler yapmıştı, çok kazanıyorduk, hayal ettiğimiz her şeye sahip olmuştuk, evler, arabalar… Ne olduysa o batan gemiyle oldu, ardından Murat ve Servet şirketten ayrıldı, ben de şirketteki paramı alamayınca da Mithat’ı… Fuat’ın sözleri tükenmişti,
Hâkim:
- Bak oğlum, burası ciddi bir kurum ve burada adaleti sağlamaya çalışıyoruz, dinlediğimiz şeyler bizi ciddiye almadığını gösteriyor, henüz öğrencisin ve iddianame apayrı şeylerden bahsediyor, sen ise ya bizimle dalga geçiyorsun ya da büsbütün bir rüyadan, hayalden bahsediyorsun. Şirket falan yok ortağı olduğun.
Fuat:
- Rüya mı, hayal mi? Peki, malikânem, o da mı rüyaydı?
Hâkim:
- Öğrencisin oğlum, malikane de neyin nesi?
Fuat:
- Peki, Servet, Murat dostlarım yani, onlar da mı yoktu?
Hâkim:
- Soruma cevap verecek misin?
Fuat:
- Ama nasıl olur hepsi vardı, biz ortaktık, şirketimiz vardı, gemimiz batınca şirkette dağılmıştı, alacaklarım yüzünden öldürdüm Mithat’ı.
Hâkim:.

Mahkeme Fuat’ın saçmalaması üzerine ileri bir tarihe ertelenmişti. Fuat olanlardan hiçbir şey anlamamıştı, yaşadıklarına inanmayan, üstelik yalanlayan bir mahkeme tarafından sorgulanıyor ve yargılanıyordu.

Çarpan kapı sesiyle irkildi birden. Ilık bir sonbahar günü zaman akşama dönüyordu. Salondaki seslere kulak kabarttı. İçerdekiler yakın arkadaşları Servet ve Murat’tı. Bir rüyadan uyanmıştı ve gerçekle hayal arası kötü bir rüyaydı. Yatağından doğrulmadan derin bir nefes aldı. Arkadaşlarına bu rüyayı hemen anlatmak istiyordu. Servet ve Murat perişan bir vaziyette salona giren Fuat’ı alttan yukarı iyice süzdü. Fuat hemen rüyasını anlatmaya koyuldu.

— Öyle bir rüyadan uyandım ki sormayın. Onca zorluğa rağmen Bağcılarda kurduğumuz şirket var ya; batan bir gemimiz yüzünden dağılmıştı. Sıkıntılı günlerde şirketten alacaklı olduğum için ben Mithat’ı bıçaklayarak öldürdükten sonra mahkemeye çıkarılıyordum. Ama mahkeme bana inanmıyordu. Sahibi olduğumuz şirket, benim malikânem, otomobilim hiçbir şeyim yokmuş, hâkim bana inanmıyordu. Oysaki ben başka bir nedenle Mithat’ı öldürmüşüm de o yüzden yargılanıyormuşum. Anlattıkların sadece hayal diyordu hâkim. Güya ben Mithat’ı farklı bir sebepten ötürü öldürmüşüm. Ama neden Mithat’ı öldürdüğümü hatırlamıyordum. Ne saçma değil mi?

Arkadaşları şaşkın birbirine baktı ve Murat:

— İyi de Fuat, bizim zaten şirketimiz yok ki! Okuldan mezun bile olmadık henüz. Şirket ise şimdilik sadece bir hayal. Sen dün akşam konuştuklarımıza kendini fazla kaptırmışsın anlaşılan.

Fuat’ın kafası iyiden iyiye karışmıştı. Anlam vermeye çalışıyordu olanlara. Oysa iç içe geçmiş bir rüya silsilesinden uyanmıştı hepsi bu. Ama belki de gelecekte yaşayacaklarının algılar dünyasındaki yansımasıydı tüm bunlar. Bir gün gerçekten de hayal ettiği her şeye sahip olacaktı ve sonra onları bir bir kaybedecekti. Kapıldığı zenginlik hırsı, dönülmez yanlışlara sürükleyecek, en sevdiği arkadaşlarını yok etmek pahasına alıp götürecekti insanlığını. İş hesap vermeye gelince “rüyaydı onlar” denecekti kendisine, sadece “rüya”. Kimse inanmayacaktı sahip olduklarına. Farkında olmadan işlediği suçlara ise anlam veremeden mahkûm olacaktı. Gerçek hayat zannettiği yaşam rüyasından, gördüğü bir “rüya” ile uyanmıştı şimdi. “Pembe hayallerin kara delikleri vardır” anladı.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

pembe hayallerin kara delikleri ha! harika

Serrori dedi ki...

Benim yazdığımdan daha iyi olmuş
Christopher Nolan
(inception filmi yazarı)

Kurgusu insanın kanını donduruyor...
Stephen King
(korku romanları yazarı)

oww yess!
Serdar Şanlı
(İlhanın arkadaşı)

Adsız dedi ki...

ilginç ve etkileyici

Adsız dedi ki...

Yazına bakılırsa, yine yaşam sanatının hüzün periyodundasın abicim :)) Nerede o geleneksel pozitif yaklaşımı abim. Yine benim penceremden bakmaya mı özendin, sende güzel durmuyor bu bakış açısı demiştim, sıradanlaşıyorsun, zaten memleketin % 95' i bu pencereden bakıyor :)) Herzaman modellemeye çalıştığım fakat bir türlü tam modelini çıkaramadığım sana özel bakış açına (pozitif, olumlu ve hep yapıcı) kısa sürede dönmeni ve bu yazıya pozitif bakış açısı ile kurgulanmış bir son eklemeni rica ediyorum. "Pembe hayallerin karşı konulmaz çekimi olabilir", bırak insanlar karşı konulmaz çekimin kara delik olduğunu illa düşünmek istiyorlarsa kendileri düşünsün, yada benim gibi düşünmemeyi tercih etsin olmaz mı abicim :)).

Adsız dedi ki...

Sayın İlhan İrende yukardaki arkadaş nasıl böyle sonuçlar çıkarmış hayretim şaştı bu ne yaa :) rüya işte...

Adsız dedi ki...

... Bu da bakmakla görmek arasındaki fark işte. Kimileri yazılanı anlamakla, kimileri hem yazılanı hem yazanı anlamak ve çözümlemekle ilgilenir. Sanatçı kendi birikimiyle eserini ortaya koyar, eseri inceleyen kendi bakış açısına ve birikimine göre değerlendirir. Eseri ortaya koyanada, diğer insanlarada bu değerlendirmeye saygı duymak, önemsemek düşer. Bu beklentide galiba benim pembe hayalim, kara delikleri mi ne ? ... : )) ...

Adsız dedi ki...

ayy bayılacam "abicim" burda da karşımda :)) Meryemimi, İlhanımı, Serdarı zaten tanıyorum stephen christopher onları da tanıyorum da bu "abicim" vakası nedir ya bu kimdir amacı nedir? yazarımız canım ilhanım ona bu kadar cevap yazmaz ve tabir-i caizse sallamazken :) o hala neden ısrarla birşeylerin (!) peşindedir? artık mesajı alması lazımdır :))
Sevgiler
Göknur
Öperiiim :)